15 Aralık 2016 Perşembe

Gaziantep'te Gelenek ve Görenekler

       Bugün sizlere Gaziantep'in gelenek ve göreneklerini anlatacağım. Bu gelenek ve görenekleri hep birlikte öğrenelim bakalım. 😏 İlk olarak düğün adetlerini öğreneceğiz. Bir Maraşlı olarak komşumuz olan bu ilin gelenek ve göreneklerinin çok farklı olmadığını gördüm. Düğün adeti her ilimizde olduğu gibi Gaziantep'te de kutsal bir olayın başlangıcıdır. Düşündüğümüzde düğün ile birlikte hayatımızda bir çok değişiklik yaşıyoruz. En önemlisi ise ailemizi genişletiyoruz. Bu kadar önemli bir olay elbetteki kutsal sayılmalı. Gazianteplilere gelince, evliliğin her aşamasında genellikle yöredeki töre ve inançlara göre hareket etmişler. Töre ve inançlarla hareket edilen düğün aşamasına nasıl gelindiğine beraber bakalım.

                                               EVLİLİK ADETLERİ

       İlk olarak dünür gezme adeti vardır. Bu  evlilik çağına gelmiş kızlara bakmaya gitmeyi ifade eder. Oğlan ve erkek yeğeni olanlar akrabalardan ya da evlenme yaşında kızı olanlardan haber alınca kıza bakmaya giderler. Haberleri yokmuş gibi davranırlar. Eğer kızı beğenirlerse ikinci kez tekrar görmeye giderler. Beğendiklerinden emin olduktan sonra oğlana kızı gösterirler. Tabi oğlan kızı gizlice görür. Kızda erkeği beğendikten sonra ilk adım erkekler arasında söz alıp verme işi başlar. Bundan sonraki adım tahmin edebileceğiniz gibi nişandır. Antepliler bu adete "beklik takma" demişler. Beklik takma yapılmadan önce erkek tarafının kız tarafından istediği ve erkek tarafının alması gereken giyecekler alınır. Buna da "beklik karartası" ismi verilmiş. Beklik takma kız evinde yapılır. Nişandan sonra yatak biçme, yatak örtüsü, çeyiz ve çeyiz alma adetlerine sıra gelir. Anadolu'nun çoğu yerinde olduğu gibi yakılan kına yakıldığı olaya göre mana taşır. Antep'te düğünden önce oğlana ve kıza kına yakılmasının manası kızın oğlana kurban olması, oğlanın da kıza kurban olmasının arzulanmasıymış. Bir nevi bir ömür birbirlerine bağlı mutlu ömür geçirme dileği. Gösterişli adetlerle şenlenen bir düğünün ardından nikah töreni gerçekleşir. 😍  
                



                 Kına yakmak için kız ve erkek tarafından ayrı ayrı yakılır. Yalnız erkeğe yakılacak olan kına kız tarafında hazır bir şekilde alınır. Kına almaya toplu bir şekilde, türküler, maniler söylenerek gidilir. Kına alındıktan sonra aynı şekilde oğlan tarafına gidilir. Benim gibi sizlerde bu geleneği öğreneceksiniz. Kına yakma ilk önce bir öksüze yakılırmış, çok güzel bir gelenek değil mi sizce de? Sonra damada ve arkadaşlarına yakılır. Kına yakılacak olanların bekar olmaları şartmış. Bu da şu anlama geliyor; ''darısı başına'' Kına gecesinden sonra ''gelince ve düğün günü'' olur. Gelinci, yöreye ait bir kadın düğünüdür. Düğün salonuna, kadınlardan başka kimse giremez. Gelinciğe gelin ve damat beraber gelir. Toplanan kadınlar, çalıp söyler, oynar ve eğlenirler. Düğün günü oğlan tarafında yapılır, köylerde bu gelenek devam etmektedir.




            Gelinciler düğün gününde yer, içer, eğlenirler. Çok güzel ya sanki kadın günü gibi gelsin eğlence 😖 Bundan sonra nikah töreni gerçekleşir, önce imam nikahı kıydırlır. Önceleri camilerde yapılırken, günümüzde evlerde nikah kıydırılır. İmam nikahından sonra resmi nikah kıyılır. Sizlerle birlikte Gaziantep'in gelenek ve göreneklerini öğrendik ve bundan sonra Gaziantep'in yemek kültürüne göz atacağız...





                                                YÖRESEL YEMEKLER 

                   Türkiye'de yemek denildiğinde aklımıza ilk gelen şehirdir Gaziantep. Yemek kültürüyle meşhur olan bu ilimizin inanamayacaksınız belki ama 540 tane yemek çeşidi bulunmaktadır. Bu yemeklerin çoğunluğu Gaziantep'e özgü yemeklerdir, bazı yemekleri de farklı kültürlerden harmanlanmış yemeklerdir. Sizin de aklınıza gelebileceği gibi benim aklıma Türkiye'nin dört bir yanında  meşhur olan ''Gaziantep baklavası'' gelir.  😋😋😋 Gaziantep baklavası ile ayrı bir meşhurdur. Yemeklerinde genellikle Kahramanmaraş'a yakın olarak içli köfte ve lahmacun yaygındır. Kilis kebabı, Alenazik, simit kebabı, kabaklama, sarımsak ve elik tavası, yeni dünya ve elma kebabı meşhurdur. Yemeklerde nane, sarımsak, kırmızı biber ve baharat Kahramanmaraş gibi çok kullanılır. Anladığınız gibi Gaziantep'te baharatlara ayrı bir önem verilmektedir. Şimdi sizlere Gaziantep'in yöresel yemeği olan ''Doğrama'' yemeğinin malzemelerini ve tarifini vereceğim.


                                                      DOĞRAMA

                  Malzemeler:
  • 250 gr kuzu kuşbaşı et
  • 50 gr patlıcan
  • 1/2 çay bardağı yağ
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 1 adet orta boy kuru soğan
  • 200 gr nohut
  • 2 adet orta boy domates 
  • 3 adet yeşil sivri biber
  • 1 adet limon 
  • Kuru nane
  • 3-5 diş sarımsak
                Yapılışı:
            
                    Tencerede yarım çay bardağı yağda kuşbaşı etler kavrulur. Kavrulan etin üzerine diş diş doğranmış kuru soğan ilave edilip, soğanlar ölünceye kadar kavurma işlemine devam edilir.  Bu karışımın içine salça koyulup karıştırılır ve 4 su bardağı su konup kaynamaya bırakılır. Yemek kaynamaya başladığında akşamdan ıslatılmış nohut konur, kısık ateşte et ve  nohut pişene kadar kaynatılır. Yemek piştikten sonra kuşbaşı şeklinde doğranmış patlıcanlar, kabukları soyulmuş domatesler,yeşil biber ve istenilen büyüklükte doğranmış sarımsaklar ilave edilir. Malzemelerin hepsi pişinceye kadar kaynatılır ve pişmeye yakın 1 adet limon suyu sıkılır. Diğer tarafta bir tavada kızdırılmış yağla üzerine kuru nane konur. Bu yağ sıcak yemeğin üzerinde gezdirilir. Yemek servise hazırdır.Kesinlikle denemeliyiz ya muhteşem bir lezzete benziyor.



                               AFİYET OLSUN.... 😋😉


                  
    
          

                  
                              

8 Aralık 2016 Perşembe

Dadaşlar

   Bugün sizlere son olarak Doğu Anadolu bölgemizde bulunan Dadaş memleketi Erzurum'un gelenek ve göreneklerinden bahsedeceğim. Bu gelenekler; cirit,düğün,bar mendil düğümleme, doğumdur.



75 yaşındaki cirit oynayan dedemiz 😖

                                             CİRİT

                 Cirit; takımlar halinde at üzerinde oynanan eski bir Türk savaş oyunudur. At üzerindeki iki takım oyuncularının meşe veya kavak ağacından yapılan yaklaşık 1 metre uzunluğundaki sopaları hareket halindeyken birbirlerine atmalarıyla oynanır. Puanlama hakem heyeti tarafından yapılır. Cirit, tarih boyunca Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar Türk coğrafyasından oynanmıştır. Bu gelenek bugün Erzurum ve çevresinde sürdürülmektedir. Sanki hani olur ya Türk boyları savaş hazırlığında yaparlarmış Turan taktiği gibi çok heyecanlı ve eğlencelidir.



                                                           DÜĞÜN

                    Davullu zurnalı köy düğünü Anadolu'nun her yerinde olduğu gibi tabi ki Erzurum'da da tercih edilir. Erzurum'da düğünler genellikle sonbahar aylarında yapılır. Bunun da nedeni, düğün için yapılacak harcamalar nedeniyle hasadın beklenmesidir. Düğünlerde tabi ki olmazsa olmaz kültür yapımız olan altın takılar damat ve geline takılır. 



                                                             BAR

                  Benim gibi sizde bar ne dediyseniz ve aklınıza benim aklıma gelen geldiyse yok yok o değil. Bar Erzurum'da oynanan halk oyunlarına denilmektedir. Bar en başta ''birliktelik'' ifade eder. Kadın ve erkek barları olmak üzere iki ayrı bölümde oynanmaktadır. Erzurum barlarında oyun içindeki figürler, ağır başlılık ve mertliğin ifadesidir. Günümüzde açık alanda, sahnede ve çeşitli orta oyunlarında oynanan erkek barları şunlardır: Başbar, Dikine, Hoşbilezik, Sekme, Tamzara, Koçeri, Dellaybey, Turnabarı, Karabağ ve Hançer.





                              KIZ İSTEMEDE MENDİL DÜĞÜMLEME

                        Gelinlik çağına gelen genç kızlara çevrede dünürcü gelinir. Bu dünürcüler bir tane olabileceği gibi aynı anda birden fazla da olabilir. Kıza gelen dünürcülere kız babası düşüneceğini söyler. Kız babası kıza doğrudan doğruya kiminle evlenmek istediğini soramadığı için bir kadın tarafından kıza kaç tane taliplisi varsa o kadar aynı renkte mendil getirilir. Bu mendillerin kime ait olduğu da söylenir. Kızın kime gönlü varsa o kişiye ait mendili düğümler ve böylece kiminle evlenmek istediğini belirtir. Çok ilginç değil mi ya sizce de? baktığınız zaman gerçekten çok mantıklı... 

                                                           DOĞUM 

                      Doğum ve Sonraki Törenler: Doğum öncesi akraba ve komşulardan tecrübeli ve yaşlı kadınlar evde toplanır. Anne adayının yanından ayrılmazlar. Doğumu en tecrübeli kadın yaptırır ve ömür boyu çocuğun ebesi olarak kalır. Aslında neredeyse tüm bölgelerimizde 30-40 yıl öncesine kadar hastanelerin olmadığı veya ulaşılması güç durumlarda anne adayını bir kişi doğumunu gerçekleştirir ve o kişi bebeğin ömür boyu ebesi olarak kalır. 
                       Doğum gerçekleşince bebeğin göbeği kesilerek bağlanır. Zaman geçirmeden yıkanarak bir beze sıkı sıkı sarılır, yani kundaklanır. Doğumdan sonra ''Göbedelik'' töreni yapılır. Bu tören yapılırken maddi durumu iyi olanlar ziyafet verir, iyi olmayanlar ise lokum ve bisküvi dağıtırlar. Bebek doğduktan 3 gün sonra yakın komşularının ve akrabalarının toplandığı ev ortamında bebek bal karıştırılmış tuzla tuzlanır.( Büyüdüğünde teni kokmasın diye)  Bebeğin ilk çıkardığı dişi gören ilk kişi çocuğa hediye alır. Ve diş dricesi ( nohut,mısır, fasulye ve buğdayın haşlanmasıyla yapılan yiyecek) pişirilerek gelenlere ikram edilir. Gelmeyenlere ise gönderilir. Buradaki bu gelenek diğer yöremizdeki geleneklere göre farklıdır. Günümüzde ise gelişen teknoloji sayesinde bebeğin cinsiyeti, sağlıklı mı yoksa özürlü mü olduğu önceden belirlenebilmekte, hastanelerde hijyenik ortamda doğum yaptırılmaktadır. Erzurum'un gelenek ve göreneklerini birlikte öğrenmiş olduk şimdi ise bu yöremize ait ''Cağ Kebab''ı hakkında bilgi edineceğiz.

                                                    

                                                       CAĞ KEBABI







                    Malzemeler:

  • 1 adet kuzu budu,
  • 1 adet orta boy kuru soğan,
  • 1 çay bardağı kadar yoğurt,
  • Bir miktar lavaş ekmeği,
  • 4 adet orta boy domates,
  • 7 adet yeşil biber
  • 1 çay kaşığı tuz ve bir çay kaşığı karabiber

                   Yapılışı:

                      Özellikle hijyen kurallarına uyarak tezgahın üzerini temizlememiz gerekmektedir ve ellerimizi temizce yıkayalım. Daha sonra keskin bir bıçak yardımı ile dikkatli bir şekilde kuzu budundan yaprak şeklinde parçalar alalım. Bu parçaları parmak şeklinde almak yeterli olacaktır. Eğer çok kalın parçalar alırsanız bu parçaların pişmemesi gibi bir sorun ortaya çıkabilir. Bu aşamada Erzurum Cağ Kebabı yapılışında kullanacağımız sosu yapacağız. Bir kap içerisine soğanların tümünü ince ince kıyıyoruz ve daha sonra bu kap içerisine yoğurdun tümünü aktararak iyice karıştırıyoruz. Daha sonra bu karışımın içerisine tüm karabiber ve tuzu ekleyerek tekrar karıştırmaya devam ediyoruz. Malzemelerin tam olarak karıştığına dikkat ediyoruz. Bu malzemeler tam olarak karıştırıldıktan sonra daha önceden parmak kalınlığında kesmiş olduğumuz etleri yoğurt içerisine ekleyince ve tüm etlerin yoğurt ile temas etmesini sağlıyoruz. Bu aşama sonrasında bir gün boyunca etlerin dinlenmesini ve sos ile iç içe girmesini bekliyoruz.Bunun için malzemelerimizi dolapta muhafaza ederek etlerin ve yoğurdun  bozulmasını önleyebiliriz. 




                Artık etlerimiz sos haline getirilmiş yoğurt içerisinde bir gün bekleyerek farklı bir kıvam aldı. Şimdi etleri çıkararak Erzurum cağ kebabının en büyük özelliği olan şişlere takın ve yatık haldeyken ateşte çevirerek kızartın. İşte bu aşama mutfak içerisinde yapılamadığı için bunun için ateş yakabileceğiniz bir alan gerekir. Bunun için bu yemeği bahçede yapabilirsiniz. Bu şekilde çevirerek kızarttığınız etin yanmamasına özen gösterin ve iyice pişirmeye çalışın.



            Son olarak ise etler piştikten sonra bu etleri küçük parçalar halinde keserek tekrar cağ kebabına takarak ateşte pişirmeye devam edin. Bu arada kebap pişerken sizlerde diğer yandan domatesleri, yeşil biberleri tam olarak pişirin ve tabaklara servis yapın. Kebaplarda piştikten sonra Erzurum Cağ Kebabı hazırdır. Canım çekti keşke olsa da yesek kim bilir ne kadar lezzetlidir.😋 

                            AFİYET OLSUN... 😋😊

                   











                    


                                                       

              

                                         

                                         

                                                                        

                                       




5 Aralık 2016 Pazartesi

Edeler Diyarı

             Bugün sizlere memleketim olan Kahramanmaraş'ın gelenek ve göreneklerinden bahsedeceğim. Diğer yörelerimizle hemen hemen aynı özelliklere sahiptir, ama benim de "aaa ilk defa duydum" dediğim özellikler de mevcut. 😊

                            GÖRÜCÜ (KIZ GÖRME)

                        Genellikle evlenmeler görücü aracılığıyla olur. Aileler oğulları evlenme çağına gelince kız görmeye başlarlar. Aile bu işle uğraşmakta gecikince oğulları bu arzuyu bazı çeşitli hareketlerle hareketlerle ifade eder. benim ilk defa duyduğum kısımda tam olarak burası. Mesela; askerden gelmişse nüfus kağıdını, terhis tezkeresini anne-babasının görebileceği yere koyar. elbisesini suda ıslatıp yıkamadan asar. Bir fıkrada bunu anlatalım: 
                         Oğulları evlenme çağına gelmiş olan anne-baba maddi yetersizlikten dolayı evdeki eşeği ve yaşlı öküzü satıp oğlanı evlendirmeye karar verirler. konuşmaları kapı aralığından duyan genç sabırsızlıkla beklemeye başlar, fakat günler geçtiği halde ailesinde bir hareket göremeyince sabırsızlanan genç bir gün konuşma arasında "hani hiç eşek, öküz lafı etmiyorsunuz" der. Bu gelenek şimdi hiç yok, hatta ben daha ilk defa duyduğum için çok şaşırdım. Çünkü şimdi hiç erkekler de öyle evlenme isteği yok, abimlerden biliyorum hayatta evlenmek istemiyorlar. Kız görmek için pazartesi ve perşembe günleri uğurlu sayılır. Görücüler genellikle oğlanın babaannesi, teyzesi ve diğer yakın akrabaları bir pazartesi ve perşembe günü kız evine giderler. Görücülere kahveyi evin gelinlik kızı getirir ve kahveyi ikram ettikten sonra odanın kapısının yanında, uygun bir yerde elindeki kahve tepsisiyle bekler. Sizlerle şunu paylaşmak istiyorum; yaz tatiline gittiğimde ortalama yedi sekiz tane görücü gelmişti, ben artık utanma durumuna gelmiştim, annem "kızım okuyor" deyip durumu güzelce izah ediyordu. Neyse konumuza geri dönelim. Görücüler kızı beğenirlerse anne, babaya "menendimizi bulduk" der. Baba da kızı bir araştırır. Pazartesi ve perşembe günü görücüler tekrar kız evine giderler. Kızın annesi "hoş geldiniz", hangi rüzgar attı sizi buraya" der. Görücülerden en yaşlısı "hoş bulduk" der. Oğlanın annesi de "niçin geldik, sorsana" der. Kızın anası sorunca, "Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istemeye geldik" derler. Kızın annesi de "Allah yazdıysa bizim ne söylemeye hakkımız var" der. Görücüler giderken kız evi kesin cevap için üç gün izin ister. Görücüler de "peki ama üç gün sonra kızı almadan gitmeyeceğiz" der. Bundan sonra kız evi de oğlan hakkında soruşturmalarını yapar. Üç gün sonra kaynana birkaç kişiyle gelir, "rastgele" der içeri girerler. Hoşbeşten sonra kızı vermeyeceklerse "kızımız daha küçük" diye baştan savarlar. Vereceklerse, kız evi naz evi olduğundan birkaç hafta nazlanırlar. Bir top inci, yirmi yirmi beş tane tek ince bilezik, on on bir çift burma bilezik, bir gerdanlık istenir, yol parası verirler ve şerbet günü tayin edilir. Kız evinin isteklerini veremeyenler geri çevrilmek zorunda kalır. Aslında böyle bir şey neredeyse yok gibidir. Öyle zorlama benim tanıdığım ve akrabamız olanlar da yoktur. Yani anlayışlılık göz önündedir. Hiç o kadar takı istenildiğini görmedim.


😂😂😂

                                                            ŞERBET

                          Şerbet günü, bir pazartesi veya perşembe günüdür. Her iki ailenin tuttuğu kadınlar tarafından hısım ve akrabalar şerbete davet edilirler. Konuklara oğlan evi tarafından gönderilen meyve, tatlı ve çerezler ikram edilir. Yine oğlan evinin gönderdiği şeker şerbet yapılır. Şerbet dağıtılırken kaynana kıza yüzük takar ve hocalar dualar okur. Bu geleneği açıkçası ilk defa duydum ve böyle bir şey söz konusu değil.

                                                                      AĞIRLIK

                             Ağırlıktan kasıt her iki tarafında önceden kararlaştırılan eşyaları bölerek almasıdır. 

                                                                        KINA

                            Önceleri çarşamba günü öğleden sonra oğlanın evi, kız evine gider ve kaynanasının eli geline öptürüldükten sonra kaynana gelinin avucuna kına koyar. Burada kullanılan tahta kaşık oğlan evine gider. Herkes gittikten sonra gelin avucundaki kınayı evin duvarına çarpar. Bu davranışı gelinin o kına gibi tertemiz evi bırakmış olduğuna delalet eder. Şuan kına geceleri ev düğünüyse cumartesi olur ve akşamları gerçekleşmektedir. Kınayı duvara çarpma geleneğini de ilk defa duydum.





                                                    GELİN GETİRME

                         Yirmi beş sene öncesine kadar gelin at ile getirilirdi, bugün ise arabalarla götürülüyor. Araba da önemlidir. Konvoydaki araba sayısı ne kadar çok olursa düğün o kadar şerefli sayılır. Gelin arabasının önüne halktan ip geren olursa şoförün yanında oturan kayın peder avuç dolusu bozuk para fırlatır. Şuan gelin arabasının önünü köy düğünlerinde traktörle ve çalıyla bile keseni gördüğüm oldu. Gelin oğlan evinin kapısında kayın pederinin elini öper, kaynana gelinin ayağı önünde boş bir şişe kırar ve çocuklara para atar. Gelin merdivenden çıktıktan sonra kaynananın kolunun altından geçer. Kaynana geline bir nar verir, gelin bu narı duvara vurup parçalar. Abimin düğününde de annem bizlere yani abime, yengeme, ablama ve bana aynı kaşıktan bal yedirmişti. Bunun manası tahmin ettiğiniz gibi ağzımız bal gibi tatlı konuşsun diye. 

                                                           GELİN

                        Önceden perşembe günü gelinin eline ve ayağına kına yakılırdı. Şimdi ise cumartesi günü yakılıyor. Gelin güzelce süslenir ve bindallı yada abiye türü giysi giyer. Erkekler gazel söyler, halay çekerler. En büyük görev abdal davulcusuna düşer. Oyun oynayan ne kadar çoksa düğünün namı o kadar büyük olur. O gün herkese izzeti ikramla "velime" yemeği yedirilir. Velime yemeği çok kere lahmacun, patates sulusu, pirinç pilavı ve hoşaftır. Özel olarak Maraş çöreği de ikram edilir. Ama şimdi genellikle cacık, pirinç pilavı, sulu, çiğ köfte ikram edilmektedir.




                                                        DİNİ NİKAH

                         Çoğunlukla öğleden sonra kız ve oğlan vekilleri, şahitleri, imam efendi ve oğlan ile kızın babaları bulunur. Kızın vekilliğini kendisine nikah düşmeyen bir kişi üzerine alır. Vekillik alırken bu adam şahitlerin huzurunda geline üç defa "beni kabul ettiniz mi?" diye sorar, kız da "evet" der veya sükut ederse sükut ikrardandır deyip vekilliğini alır ve imam efendi nikahı kıyar. 

                                                          EL ÖPME

                    Damat, gelin ve yakın   akrabaları pazara rastlayan bir günde kız evine el öpmeye giderler. Damat kayın peder ve kaynanasının elini öper. İlerleyen vakitler de hoş sohbet edilir, gece sonlanır. Kahramanmaraş'ın bu güzel geleneklerinden sonra sizlere memleketimin yöresel yemeklerinden birisi olan '' Eli Böğründe''nin tarifini paylaşmak istiyorum.

                                                  ELİ BÖĞRÜNDE





                         Memleketim olan Kahramanmaraş'ın vazgeçilmez lezzetlerinden birisi olan eli böğründenin malzemelerini ve tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum. Öğrenci olduğum için bildiğiniz gibi öğrenci evlerinde nöbet sistemi vardır. Yemek nöbetçisi olduğum zamanlarda bir kaç kez yapmışlığım vardır. Ev arkadaşlarım beğenerek yemişlerdi, bilmiyorum belki de acemi şansıydı çünkü ilk defa yapıyordum 😊 Şimdi bu güzel lezzeti birlikte öğrenelim ve yapıp afiyetle yiyelim


             Malzemeler:

  •    1  kilo kuzu kuşbaşı
  •    4 adet domates
  •    10 adet sivri biber 
  •    300 gr arpacık soğan
  •    1 baş sarımsak
  •     2 yemek kaşığı zeytinyağı 
  •     Karabiber 
  •     Pul biber
  •     Kekik
  •     Tuz


           Hazırlanışı:
              
           Kuzu kuşbaşı etlerin üzerine pul biber, toz biber, karabiber, kekik ve tuz alıp zeytinyağı gezdirilir ve harmanlanıp geniş bir tepsinin kenarlarına yayılır. Yanına kabuğu ile ikiye bölünen domatesler, başları alınan sivri biberler ve bütün olarak arpacık soğanlar dizilir. Ara ara sarımsak bırakılır. Biz ekmek fırınına yapıp gönderiyoruz muhteşem bir lezzete bürünüyor ama evdeki fırında yapacağım derseniz 200 derecede pişirebilirsiniz. Ama size şunu kesinlikle ifade etmeliyim denemezseniz pişman olursunuz...


                                                     AFİYET OLSUN... 😋😋😋


                                        
                           
       
      

2 Aralık 2016 Cuma

Erciyes Üniversitesi 'nin Farkı

          Yaşadığımız bu güzel toprakların dünden bugüne bize katmış olduğu gelenek ve göreneklerimiz çevresinde ailemizin de bize katkı yapmasıyla kişiliğimiz şekillendi. Buna nazaran aileden sonra da yaşımız ilerledikçe toplum içerisine karıştık ki bu faktörün kişiliğimizi şekillendirmesi yadsınamayacak derecede çok. Bir kişi çocukken hayal kurar büyüyünce ne olacağım, hangi okula gideceğim, nasıl hayatım olacak şeklinde... Bu hayallerden birisi de üniversite hayalidir kuşkusuz sizlerde kuruyorsunuz, eğer üniversiteye geçmediyseniz ya da ikinci bir üniversite okumak istiyorsunuzdur işte böyle bir tercihiniz olacak kesinlikle Erciyes Üniversitesine gelmelisiniz....


    

                   Neden diye sorduğunuzu duyar gibiyim 😉 Çünkü ben Erciyes Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümüne Gümüşhane Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünden geldim, evet Gümüşhane çok tatlı bir minik bir şehrimiz seviyordum da ama memleketime çok uzak olduğu için geçiş yapmaya karar verdim. Geçiş yapmakta çok kararsızdım aslında nasıl bir okul, eğitim şartları nasıl gibi sorular kafamda dönüp dolaşıyordu araştırdım, hiçbir olumsuz yorumla karşılaşmadım tamam dedim yapacağım. Bir yandan oradan ayrılmak zor oldu, sonuçta arkadaşlarınız ve sevdiklerinizden ayrılıyorsunuz. Kayseri'ye tercih başvurusunu yapmaya gelmiştim gerçekten size samimiyetle ifade etmek isterim ki içim anında ısındı çok seveceğimi o an anlamıştım, ikinci sınıftan itibaren Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesin'de okumak benim için gurur verici. Okul yapısı, Kayserili insanlarının o davranışları, hoşgörülü yapıları beni çekti. Pişman olacağım diye çok korkuyordum ama hiçbir pişmanlık yaşamadım çok şükür. Yıllar hızlıca geçip gidiyor okul hayatımın da bitmesine çok az kaldı.Bugüne kadar pek çok şey yaşadım, ama bu demek olmuyor ki Kayseri'den dolayı şanssızlık varsa zaten o siz nereye giderseniz gidin sizi bulur.









 Ama size şunu söyleyebilirim ki kesinlikle Erciyes Üniversitesi'nde  okumalısınız, bu yörenin insanlarının şefkat dolu duygularının farkına varacaksınız. Ama bir insan karamsarsa o kişi nereye giderse gitsin yinede işi kötü gider. Sizlere bir anımdan bahsetmek istiyorum; bir gün arkadaşımla okuldan çıktık Ersem (yani yabancı uyruklu kişilerin eğitim gördükleri yer) 'in önünden geçerken siyahı erkek kardeşler birbirleriyle konuşuyorlardı ''Talas'', ''Cumhuriyet Meydanı'' gibi Kayseri ile ilgili konuştuklarını işittik ve arkadaşımla hoşumuza gitti gülümsedik 😊 Sonra ilerlemeye devam ederken arkadaş arkasını döndü ve siyahi arkadaşın birisi ''iyi akşamlar'' dedi. Ama onun yüzündeki o saflık temizlik kimsede yok sanırım, hiçbir menfaat gibi aklınıza gelebilecek hiçbir kötülük yok. Velhasıl kelam eğer okuyacaksanız ya da tercih  yapacaksanız Erciyes Üniversitesi'ne sizleri buraya bekliyoruz, mutlu bir üniversite yaşamı Erciyes Üniversitesinde olur.  

24 Kasım 2016 Perşembe

Kayseri'de Gelenek ve Görenekler

     


KAYSERİ-MEYDAN

 Bugünkü  blog yazımda sizlere İç Anadolu bölgemizde yer alan Kayseri'nin gelenek ve göreneklerinden bahsedeceğim. Evlenme geleneği yine diğer bölgemizin geleneklerine benzemektedir. Bunu sizler de göreceksiniz. Evlenme çağına genç erkeğin ebeveyni aralarında anlaşıp, oğullarını evlendirmeye karar verirler. Tabi ki yine evlenebilmesi için erkeğin askerliğini yapmış olması ilk şarttır. Çünkü askere gidipte dönmemek var . Şimdi bile askerliğini yapmış olanlar daha kolay kız bulabilmekte ve evlenme işleri kolaylaşmaktadır. Kızı olan aile, kızlarının ayrılmaması için damat adayının okulunu bitirmiş ve daimi bir işe sahip olmasını isterler. Bu şartları sağlayamayan ve evlenmek isteyen gençler, tabi ki ailelerine olgun ve ağırbaşlı görünmek istemelerine rağmen, yine de bu dileklerini ebeveynlerine duygusal yüke dayanamayarak ima ederler. Hatta,'' Başımı alıp gideceğim'', ''Bıktım bu yalnızlıktan'' gibi...
                 
               30-40 sene öncesine kadar Kayseri'de uzun avlulu genellikle tek katlı evlerde otururlardı. Evlenebilecek yaşta kızı olan her kız evi, sabah erkenden kapı önünü süpürür ve kaldırımları yıkardı. Bu belirtiyle o evde kız olduğu anlaşılırdı, şimdi ise bu gelenek apartman sistemi geldiği için kalmadı. Düşünsenize eskilerimiz ne kadar da çalışkanlar, yani şimdi ki yaşantı tarzımıza baktığımız zaman; yeni gelin olan kadın öğle vakitlerine kadar uyuyor bilhassa kendi yengemden biliyorum çünkü ona buradan selamlar 😂😂  Artık kadınlar eskisi kadar dışarıya ve erkeklere karşı açık değiller. Tabi ki olması gerektiği gibi kız evi görücülere iyi ve temiz görünmeye çalışır. Oğlan evi görücüleri sabahın sekizinden itibaren dünür gezmeye başlarlar. Önünü temiz buldukları kapıyı çalarlar, kapıyı kızın anası açar. Hiçbir şey sormadan misafirleri buyur eder, bazı bölgelerimizde görücüyü kapıdan içeri bile almıyorlar çok büyük bir hakarettir bana göre. Sanki kızı hemen alıp götürecekler. Neyse ya da görücüler ''misafir alır mısınız'' diye sorarlar, görüler döşenmiş temiz odaya alınır. Sonra görücülerin en büyüğü ''hanım kızımızı görelim'' der. Kız gelir misafirlerin ellerini öper ve geri dışarı çıkar. En yaşlı misafir su ister, su ağır ağır içilirken bir kenarda kızımız süzülür tabi ki gözler yerde... 😁 Eğer kız beğenilmezse ya da kararsız kalınmışsa başka kızların evleri tarif edilir ve diğer kızlara bakılır.

TALAS'TA TEK KATLI EVLER



                      En sonunda bir kız beğenilir, beğenilen kızı diğer yakın akrabalar da görmeye giderler. Maşallah tüm sülale sanki kızla evlenecek tövbe... 😂 Tabi ki olmazsa olmaz ve olması da gereken bir gelenektir; kız hakkında ''namus,izzet'' araştırması yapılır. Benim kanaatim olması da gerekli çünkü bir yeni yuva kurulacak ve sağlam olması gerekiyor. Ama bunun yanında kızın ''ırsi hastalığı olup olmaması ve maddi durumu'' araştırılır, ama bana göre mali özellik o kadar da önemli değil çünkü baktığımız zaman evi geçindirecek olan erkektir (tabi ki 30-40 sene öncesi) Kızın çok yakınları da aynı şekilde damat adayını araştırmaya başlarlar. Yine aynı şekilde namus, mali durum ve ırsi hastalık gelir. Her iki tarafında mali durumlarının aynı ve eşit durumda olmasına dikkat edilir. Her şey mükemmel olsa bile bir taraf ne fazla zengin ne de fazla fakir olursa verme aşaması gerçekleşmez. 

                      SÖZ KESMEK VE KAHVE ALMAK 

                       İşin belki de en heyecanlı bölümü olsa gerek. Oğlan tarafının yakınları, kızın babasının iş yerine giderler, eğer müsait değilse de akşam evine giderler. Kızın babası misafirlere bir şeyler ikram etmek ister,misafirlere başka şeyler ikram etmek ister ama misafirler illa kahve isterler, ikram misafirlere yapıldıktan sonra kız babasından kahveyi almadan, yani kahveyi içmeden gitmezler. Bunu ilk defa duydum belki de başka yerde yoktur, çok şaşırdım gerçekten... Sonra söz büyük aile bireylerinden birisinin yüzükleri takmasıyla sona erer...

                               

                      NİŞAN

                 Nişan genelde olduğu gibi kız evinde olur. Ama günümüzde bu gelenek yok olma derecesine gelmiştir. Yine takı veya para takacak olan misafirler bir orta yerde toplanırlar, İlk olarak kaynananın hediyesi takılır. Gelinin yanında bir evli yakın olur, bu kadın takılan takıları kendisi alır ve takar. Paraları da kendisi alıp elinde ki keseye koyar. Sonra gelin, gelenlerin ellerinden tekrar öperek defile yaparak gider 😊 Önceleri hediye olarak geline yani kız evine altın takmak yerine halı hediye edilirmiş. Düğün vakti yine diğer yörelerimizde olduğu gibi nişan zamanı hemen belirlenir. Daha bir çok gelenek var ama belki de sayfalar dolusu tabi ki o da şu an mümkün değil... 😒

                    KALIN DUASI 

                       Düğün haftasının ikinci günü, yani pazartesi günü sabah erkenden oğlan evinin en yakın yaşlı ve genç erkek akrabalarıyla, o güne kadar ki törenlere katılamamış dost ve yakınları oğlan evinde toplanır. Misafirler oğlan evine ''kalınınız mübarek olsun'' demeye gelirler. Bu geleneğe bir türlü aklım ermedi ama, galiba hani gelin mevlüdü oluyor ya onun gibi bir şeydir.

                  GELİN HAMAMI

                     Düğünlerden önce belki de olmazsa olmaz geleneklerimiz arasında en önemlisidir. Hamama salı günü gidilir. Gelin hamamı, oğlan evinin verdiği yemeğe karşılık olsun düşüncesiyle kız evi tarafından yapılır. Böyle de bir gururu ilk defa duydum doğrusu, ama düşünürsek gerçekten de ayıp olurdu yapmasalardı...Daha önceden kız evi iki taraf akrabalarına sabun gönderir. Yalnız güzel düşündükleri kısma bakar mısınız, sabunun üzerine hamamın ismini yazdırmışlar😍 ki bu sabun hamama girmeden önce bilet yerine geçiyormuş. O gece hep birlikte güzelce eğlenirler ve hamam kiralamıştır, başka müşteri alınmaz. Diğer geleneklere nazaran ''erkek kınası'' vardır.


                 ERKEK KINASI    

                          Erkek kınasında, gelin kınası gibi çalgılı oynamalı değildir. Hiçbir şey yapılmaz sadece sohbet edilir, oyun oynanır ve kına yakılarak gece sonlanır. İslam dinince yasak ve haram olduğu için içkili ve dansözlü düğün yapmazlar. Sizlerinde şaşkınlıkla hayretlere düşeceğiniz bir gelenek; yeni gelenlere hemen sigara tutulup, su ikram edilmesi bana çok değişik geldi. Yani o düğüne davetli olmayıp, yabancı kişi sırf sigara bedava diye düğünün içine sızmaz mı ya aklıma ilk gelen bu oldu 😂  Sonra sağdıç damadın sağına oturur, bir nişanlı gençte soluna. Evli bir erkek önce damadın sağ ''el ayası'' na ( yani bilekle parmak arası vurulur ve kurdeleler bağlanır, oyunlar oynanır gece sonlanır. 

  

               GELİN GETİRMEK

                       30-35 yıl öncesine kadar gelin kız arkadaşlarıyla çarşamba gecesi beraber bir odada yatar. Perşembe sabahı kahvaltıda katmer yapıp pastırma ile yerler. Oğlan evindeyse; damat evli sağdıcı ve bir kaç arkadaşlarıyla hamama gider, tabi ki ücreti damat öder. Hamamdan çıkınca eve giderler. Evde bir beraber damadı ve arkadaşlarını tıraş eder. Berbere para yerine havlu verilir, kız evinin  göndermiş olduğu takım elbise damada giydirilir. Takım elbise bir çevrenin içinde gelmiştir. ''Çevre''  bir nevi bohçadır.Burası çok ilginçtir; elbiseyi damada bekar, anne ve babası hayatta olan bir arkadaşı giydirir. Mükafat olarak da bahsedilen çevreyi alır. 
                          Tekrar kız evine dönelim; kız, öğleye doğru gelinliğini giyer arada kadınlar çalgıcı tarafından eğlendirilir. Öğleden sonra saat iki gibi daha çok kadınlardan oluşan ev kafilesi gelin kızı almaya gelir. Vedalaşma vakti gelip çatmıştır, gelin annesi, babası ve kardeşleriyle vedalaşır. Baba bakirelik belirtisi olan,'' bekaret kemeri''ni takar. Kız ağlar, ağlamaması ayıp sayılır. 
               

                         ŞEBİT( KAYSERİ YAĞLAMASI) 

                   Kayseri'ye geldikten sonra tanıştığım ve sevdiğim Kayserili arkadaşım tanıştığımızda birkaç arkadaşla birlikte bizi yemeğe evlerine çağırdıklarında bu muhteşem lezzetle tanıştım. Tamam dedim benim sevdiğim lezzet bu, hem damak tadıma yakın hem de lezzetli... O salçalı sosu beni benden alıyor resmen  😋 Neyse kendimizi kaybetmeden tarifi için malzemelerine göz atalım...

            Tarifi İçin Malzemeler 

          Hamuru İçin:

  •   4 su bardağı un
  •   Kuru maya ( 10 gr)  
  •   1 tatlı kaşığı tuz
  •   1 çay kaşığı şeker
  •   2 su bardağı ılık su

          Kıymalı Harcı İçin:
           
  •   300 gr kıyma
  •   4 adet soğan
  •   3 adet yeşil biber
  •   4 adet domates
  •   1 yemek kaşığı biber salçası
  •   Yarım çay bardağı sıvı yağ
  •   2 yemek kaşığı tereyağı
  •   Tuz
  •   Karabiber
  •   Pul biber
  •   1 su bardağı sıcak su
     
          Üzeri İçin:
  • 1 kase yoğurt ( koyu yerinden)
  • 1 diş sarımsak 
  • Tuz


      TARİFİN YAPILIŞI 
           
          Başta da söylemiş olduğum gibi muhteşem bir lezzet... Öncelikle hamurumuzu yoğuralım. Unu, yoğurma kabına alalım. Ortasına tuz, şeker, mayayı katıp ılık suyu yavaş yavaş ekleyerek hamuru yoğuralım. Bu hamuru elde edebilmek için uzunca bir süre yoğurup, suyu dikkatlice, az az ekleyelim. Hamur kıvama gelince üzerini örtüp mayalanması için bırakıyoruz. Hamur mayalanırken soğanları, biberi minik minik doğruyoruz. Domatesleri rendeliyoruz. Kıymayı tavaya katıp, yağ eklemeden altını yakıyoruz, suyunu alıp tekrar çekince yağının ekliyoruz. Sonra soğanları ekleyip iyice kavuruyoruz. Kavrulan soğanlara biber salçasını ekleyip bir iki kez karıştırdıktan sonra biber ve rendelenen domatesleri ekleyip beş dakika piştikten sonra 1 su bardağı sıcak suyu ekleyip tuzunu, karabiberini, pul biberini ekleyip kapağını kapatıyoruz. Özleşip koyulaşmasını bekliyoruz... ( 15 dk kadar) mayası gelen hamuru 20 eşit bezeye bölüyoruz. Her birini pasta tabağından biraz büyük açıyoruz, teflon tavayı ocağa koyup altını yakıyoruz iyice ısınması lazım açtığımız hamurları tek tek kurutmadan pişiriyoruz, pişen hamurları sofra bezine sarıyoruz. Ağzı kapalı bir kapta muhafaza edelim, kurumasın diye. Pişirme işlemi bittikten sonra beşerli grup yapıyoruz geniş yayvan bir tabağa en alta yufka sonra üzerine kıymalı sos yufka şeklinde diziyoruz. Sonra dört parçayı bölüyoruz, üzerine de hazırladığımız sarımsaklı yoğurttan gezdiriyoruz... Sıcak sıcak...

                                                    AFİYET OLSUN.... 😋



                                               


      


         










                                              

18 Kasım 2016 Cuma

Aydın'da Düğünler

                                            EVLENME

   KIZ İSTEME 

          Kırsal kesimde yine her yöremizde olduğu gibi kız ve oğlan birbirlerini düğünlerde, çeşme başlarında,tarlada çalışırken vb.  toplu yerlerde görüp beğenirler. Çoğunlukla anne-babanın uygun gördüğü aday gelin olur. Yani anne- baba uygun görmüyorsa, çocuk çok seviyorsa yine de almıyorlar. Oğlan, evlenecek yaşa gelmiş, yani askerliğini bitirmişse anası, babası varsa yengesi veya yakın akrabaları ona kız aramaya başlar. Aile bireylerinin hepsinin algısı tabi ki de kızlardadır. Düğünlerde ya da değişik toplantılarda kızlar da olur. Bulunan kızın ailesinin durumu ve oğlanın ailesinin parasal yönden denk olması önemlidir. ''Davul bile dengi dengine çalar.'' atasözü kesinlikle unutulmaz. Oğlan tarafının kız tarafından zengin olması makbuldür. Oğlan, bulunan kızı beğenmişse bunu ailesine söyler. Kırsal kesimde, oğlan kesinlikle bu gibi konuları babasıyla konuşmaz, aradaki diyaloğu anne sağlar. Kız beğenildikten sonra, yakın akrabalar varsa arabulucu ile istemeye gidilir. Arabuluculara ''Kayalıkçı'' veya ''dünürcü'' denilir. Kız istenir, kız evi naz evidir haliyle... İlk gidip kız istemede genellikle kız evi ''Biz ailece bu konuyu konuşalım.Allah nasip ettiyse, inşallah...'' gibi cümlelerle esnek yanıtlar verir. Çünkü kızın ailesi, oğlanın huyunu soracak, kendi ailesiyle durum değerlendirmesi yapacaktır ya da işi hiç uzatmadan ''Siz mehel gördüyseniz bizde mehel gördük.'' diyerek kız verilir. Eğer uygun görünmüyorsa, kız evi gönülsüzce istemeye gelenlerin hediyelerini kabul etmez ve sade kahve ikram edilir. Ayakkabılarına su dökülür 😂, süpürge sapı aşağı gelecek şekilde, gelenlerin görebileceği bir yere konur. Tuzlu kahve, tuzlu çay ikram edilir veya ''Nasibiniz başka yerde arayın.'' denilir. Kız evi gönüllüyse gelenlere şekerli kahve ikram edilir. Oğlanın istemeye gelirken aldığı tatlı ikrama çıkarılır. ''Kısmetse olur.'' şeklinde yanıt verilir. Yalnız kız evinin gönülsüzlüğüne bakar mısınız, resmen hakaret, direkt istemiyoruz deseler insana çok koyar bu davranışlar. Peki ya nişan...



😂😂😂

     NİŞAN

            Nişan günü kararlaştırıldıktan sonra, nişan eşyalarını almak için gün belirlenir. Buna ''Masraf görme'' denir. Her iki tarafın da ihtiyaçları karşılandıktan sonra paket yapılarak evlere götürülür.Eskiden kız ile erkeğin görüştürülmesi yasaktı. Erkek kız evine ancak düğün ve bayramlarda gidebilirdi, o da el öpmek için. Ama günümüze bakılırsa, bu gibi yasaklar görülmemektedir.





             Nişan günü, erkeğin ailesi yanına bir kaç kişi alarak kız evine gider ve kıza alınan eşyaları teslim eder. Eşyalar heybeler içerisinde atlarla taşınarak veya sayıları 30-4 'ı bulan sinilerle getirilir. Birer çay ya da kahve içilir ve kısa süre kalınarak evden ayrılınır. Kız evi erkeğe aldığı eşyaları nişanı getirenlere verir ya da birkaç gün sonra getireceklerine dair gün isterler. Oğlan evinden gelen hediyeler duvara asılır. Köy halkı gelip hediyelere bakarak para atar veya hediye verir Zaten bu gelenek, yani çeyizin komşulara gösterilmesi hemen hemen her yöremizde bulunmaktadır. Sonra yüzükler ailenin büyüğü tarafından dualar eşliğinde takılır...



  DÜĞÜN

              Düğünler, genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında yapılır. Yazın tarlada pamuk ve mısır, kışın ise zeytin işi olduğu için bu mevsimler seçilmez. Resmi nikah düğün günü yaklaşmadan birkaç gün hatta birkaç hafta önceden yapılır. Düğün başlamadan önce damat, herkesin görebileceği bir direğe bayrağı asar ve iki el ateş eder. Düğün davetiyeleri her yerde olduğu gibi bir hafta önceden dağıtılır. Tabi ki bir yandan da yemek hazırlıkları yapılır. Cuma-pazar arası yapılan düğünlerde cumartesi kına yapılır. Kız evinin yakınları, kızın arkadaşları, kızın evinde toplanır çengi eşliğinde oynarlar. Gelin kına gecesi özel bir elbise veya gelinlik giyer. Oğlan evinden kına gelir, tepsi içinde karıştırılan kına çiçek ve mumlarla süslenir. Gelin başına ''Pullalı'' adı verilen bir örtü örtülür, el ve ayaklarına kına yakılır. Kına yakılırken gelini ağlatmak amacıyla ağıtlar söylenir, buna ''Gelin ağlatması'' denilir. Gelin alma aşamasına gelince, bazı köylerde gelin süslenmiş bir atla alınmaktadır. Gelin atın üzerine bindirilmeden önce, damadın annesi tarafından hazırlanan buğday, pirinç, leblebi, nohut, şeker, para karışımı bereket getireceği inanılarak gelinin başından atılır. Damat genellikle gelin almak için kız evine gitmez, evde bekler. Bu geleneği ilk defa duydum, başka yöremizde yok sanırım. Gelin ata bindirilerek damadın babasına teslim edilir. Baba iki kez evlendiyse atı çekemez. Bir kez başı bozulduğu için, bu hayra yorulmaz. Bazen damat gelini teslim almadan kız yakınları ve kendi arkadaşları tarafından sınava tutulur. Kızgın toprağın üzerinde yalın ayak oynama, kahve pişirme, davetlilere ikram etmek için dut toplama gibi sınavlardan geçer. Damada o an ne yaptırılacağı davetlilerin insiyatifine kalmıştır, kolay gelsin damada... 😂



15 Kasım 2016 Salı

Geleneğin Normali

                AYDIN'DA GELENEK VE GÖRENEKLER

              Bugün sizlere Aydın'ın gelenek ve göreneklerinden bahsedeceğim. 

           DOĞUM GELENEĞİ: 

                       Aydın'da aileler diğer bölgelerimize nazaran bakabileceği kadar çocuk yapmaktadır. Genel olarak geleneklerimizde olduğu gibi Aydında da doğum, kadına duyulan saygınlığı artırır. Doğumla birlikte tabi ki aile bağları güçlenir.Hamilelikte diğer bölgelerimizde olduğu gibi kadının bir şey yemesi sonucu bunun bebeğe tesir edeceği bahsedilir, isterseniz şimdi inanışların neler olduğuna bir göz atalım :
  • Aşeren kadın,acı ve ekşi yiyecekleri yemekten kaçınmalıdır Ekşiyi bol yiyen kadının çocuğunun kız, tatlıyı bol yiyen kadının çocuğunun cinsiyetinin erkek olacağına inanılır. 
  • Kadın hamileyken farkında olmadan başının etrafında okunmuş tuz gezdirilir. Hamile kadın bu sırada burnunu kaşırsa çocuğun erkek, kaşımazsa kız olacağına inanılır. 
  • Herhangi bir amaçla kesilen keçi veya koyunun kafatasından alt çene kesilerek ayrılır. Ayrılan alt çeneyi üst çeneye bağlayan kemik üzerinde et kalmışsa çocuğun erkek, kalmamışsa kız olacağına inanılır.
  • Hamile kadının göbeğinde bir çıkıntı oluşması doğacak çocuğun erkek olacağına dair bir işaret sayılır. (Bu inanış neredeyse Türkiye'nin her yerinde vardır; karın sivri olursa erkek, yassı olursa da kız olacağına inanılır.)
  • Hamile kadın ayva yerse çocuk gamzeli olur.
  • Dövülmemiş karabiber tanesi yerse çocuğun herhangi bir yerinde ben olur. 
  • Kadın balık yerse, çocuk balık ağızlı, şeftali yerse tüylü olur.
  • Hamile kadın ciğere dokunduktan sonra vücudunda bir noktaya dokunursa çocuk doğduğunda o bölge benli olur. ( Bu inanç gerçek hayatta yaşanıyormuş )


       DOĞUMDAN SONRA:

            Doğumlarda konu komşu ve yakın akrabalar çeşitli yiyecek ve içecekle ''geçmiş olsun'' a gelirler. Geçmiş olsun ziyaretleri genellikle süt, çorba, pasta, bisküvi,kolonya yemek ve içeceklerle yapılır. Bebeğe uzun ve sağlıklı ömür dileklerinde bulunulur. Bebeğin doğumundan kısa bir süre sonra adı konulur. Her bölgemizde ki ortak gelenek olduğu için yine aynı şekilde ismi hoca veya dedesi tarafından  kulağına üç kere ezan okunarak dua edilir. Duruma göre horoz, keçi vb. adak kesilir. Eski dönemlerde ki gibi sadık kalınmasa da çocuğa bir de göbek adı konulur. Bebeğe ad konulması sırasında görev genellikle evin en büyüğü konumunda olan büyük babaya düşer. Çocuk baba tarafından kucağa alınır ve büyük babanın kucağına verilir. Erkekse  büyük babanın adı verilir. Eğer ilk erkek çocuğa büyük babanın adı verilmişse ve ikinci erkek çocuk olmuşsa, ona da annenin babasının adı verilmesi adettendir. Doğum olayında yakın akrabalar ve  aile dostları bebeğe giyim eşyaları getirir. Bazı köylerde ise, çocuğu olan kişi lokum, çerez ve bisküvi alır. Bu malzemelerden ''kıstırma'' ( iki bisküvi arasına lokum ve çerez sıkıştırılarak yapılır) ve bu gelen misafirlere sunulur. Bu sununun adına ''gövet''  denilir. Doğumdan sonra ziyarete gelenler çocuğun yanına saçlarından bir tel bırakır. Böylece giderken çocuğun uykusunu alıp gidilmemiş olur ve uykusu kaçmaz, çok değişik değil mi 😖 Bebek besmelesiz kucağa alınmaz,verilmez, yatağa yatırılmaz aslında çok güzel bir inanış ki kimse  besmelesiz bir iş yapmamalı... Yeni doğan çocuğun yastığının altına kırkı çıkana kadar bıçak, makas ve Kur'an-ı Kerim konulur. Bana çok uçuk bir gelenek olarak geldi, bilmiyorum o bıçak o bebeğin bir yerine de saplanabilir, kuran koymak zaten başlı başına cahillik. Çocuğun ayakkabısı nazar değmesin diye evin bir köşesine asılır. Sarımsak, karabiber ve nazar boncuğu bir araya getirilerek muska yapılır ve çocuğun omzuna takılır. Zaten o sarımsağın kokusundan bebek bayılır ya nasıl dayanacak o kokuya çok saçma...Çocukluk döneminde diş çıkaran çocuğa, çocuğun çıkan ilk dişini gören beyaz renkte bir hediye alır.Yine her bölgemizde olduğu gibi bulgur ve nohut haşlanarak ''diş bulguru'' yapılır. 




      SÜNNET DÜĞÜNLERİ: 

            Genelde hafta sonları yapılmaktadır,sünnetten bir gün önce, sünnet eğlencesi düzenlenir. Eğlence günü, davul ve zurnadan oluşan çalgı takımı veya müzik seti eşliğinde oynanır, yenilir,içilir. Çocuğun silah tutup, tetik çekmeye yarayan baş parmağı ve işaret parmağına sünnet kınası yakılır. Sünnet günü, başta keşkek yemeği olmak üzere çeşitli yöresel yemekler yapılır, misafirlere ikram edilir, arkasından kuran okunur, dualar edilir. Sünnet kıyafeti giydirilerek çocuk at, deve veya arabayla şehirde gezdirilir. Sonra sünnet yapılır, misafirler takı takarlar. 




            Sonra ki blog yazımda görüşmek üzere.... 😊